Bugün, 29 Mart 2024 Cuma

TAHSİN ERASLAN


BURNUNDAN KIL ALDIRMAK

Bir bakış bin söz yerineymiş, bakıştan anlayana. Sözler var gözleri, gözler var sözleri anlatırmış.


Eğitimci-yazar, değerli dostum Nihat AYMAK,

sağolsun, 9. kitabını göndermiş.

?TEMMUZ´UN ONBEŞİYDİ.?

Romanda etkilendiğim hikâyelerinden birini-özetleyerek-paylaşmak istedim.

 

Osman Efendi, Uşak´ın ileri gelenlerindendir.

Baş ağrısıyla uyanır.

İlaç alır. Bir iki gün bekler. Ağrı kesilmez.

Hastaneler dolaşır. Doktorlara görünür.

Ağrı kesilmez, teşhis de konamaz.

Ağrıyı kesebileceklere servet vaad eder.

Baş ağrısından uyuyamayan hastayı, İstanbul´a götürürler.

Röntgenler, beyin tomoğrafileri çekilir, testler yapılır.

Görünüşe bakılırsa turp gibidir.

Dayanılması gittikçe zorlaşan baş ağrısı ve gözyaşları hayatı çekilmez hale getirmiştir.

Ağrı kesici iğnelerle ayakta zor durmakta.

Bu defa da apar topar yurtdışına götürülür.

O devirde Amerika değil, İsviçre gözdedir.

Zürih´e gidilir.

Profesörler. Konsültasyonlar, testler.

Sonuç: Teşhis konulamaz.

Artık yerinden kalkamaz haldedir.

Ağrı kesici iğneler verilir.

Ülkesine dönüp dinlenmesi, daha doğrusu son günlerini evinde geçirmesi tavsiye edilir.

Bitkindir, aile perişandır.

Kader denilir.

Uşak a dönülür.

Yayla evinde bir odaya yatırılır.

Ağrı kesici iğnelerle ölümü beklemeye başlanır.

 

Hastaya moral için eski berberi, berber Mehmet çağrılır.

Yataktan kalkamayan Osman Efendi´yi, berber tıraş eder.

Tıraş ederken adamcağız, derdini anlatır ve ölümü beklediğini söyler.

Berber Mehmet, bir an düşünür.

?Beyim sakın sizin burnunuzdaki kıl dönmüş olmasın.´ der.

Bakar ki, tahmin ettiği gibi, burnunun içinde kıl dönmüştür.

?-Hah işte, kıl dönmüş

Osman Efendi´nin şaşkın bakışlarına aldırmaksızın çantasındaki cımbızı kaptığı gibi kılı çeker.

Ev halkı Osman efendi´nin köyü ayağa kaldıran çığlığıyla odaya koşarlar.

Cımbızın ucunda tuttuğu yirmi santimlik kılla kapı dışarı edilir.

Osman Efendi´nin kanayan burnuna pansumanlar yapılır, kolonyalar koklatılır.

Yaşlı adam tekrar yatağa yatırılır.

Ertesi sabah Osman Efendi, aylardır ilk defa rahat bir uykudan uyanır.

Gözlerinin yaşarması da geçmiştir. Baş ağrısından eser kalmamıştır.

Dönen kılın sinire yürüyüp gittikçe uzayarak dayanılmaz ızdıraplara yol açtığını ancak o zaman keşfederler.

Çözümün bu kadar basit olabileceği kimsenin aklına gelmemiştir.

Sapasağlam ayağa kalkan Osman Efendi, berber Mehmet´i çağırır ve ona servet bağışlar.

 

Servet de bağışlanır mı dersiniz?

Çölde bir yudum su için servetinizin yarısını vermeye razı olmaz mısınız?

İçtiğiniz suyun dışarı çıkarılabilmesi için de servetinizin diğer yarısını vermek istemez misiniz?

 

Bu hikâyeden almamız gereken dersler var:

Birincisi: Berber Mehmet´in de fikirleri var ve dinlemek gerekir.

İkincisi: Bazen büyük sorunların çok basit çözümleri olabilir.

Üçüncüsü: Burnundan kıl aldırtmayanların başı çok ağrıyabilir.

 

Eh azizim! Kıssadan maksat hissedir.

Bir bakış bin söz yerineymiş, bakıştan anlayana.

Sözler var gözleri, gözler var sözleri anlatırmış.

 

Eskilerden bir hikâye üzerine söylenegelen bir dörtlükle bitirelim:

?ÂLEMİ HIZIR BİL BÂTIN-I ZÂHİR

OLAYIM DER İSEN, BU YOLDA MÂHİR.

HARABÂT EHLİNE HOR BAKMA ZAKİR

DEFÎNEYE MÂLİK VÎRÂNELER VAR.?

 

17.9°