Bugün, 30 Nisan 2024 Salı

Ahmet Alperen Cengiz


DÜNDEN BUGÜNE ÜLKÜCÜ HAREKET!

Bu kutlu davaya yiğit Türk Milletini davet ederken; ´´Ben sizi sokaklarda ıspanak fiyatına satılan demokrasiye değil, hak yoluna, hakikat yoluna, Allah yoluna çağırıyorum!´´ diyerek Türk-İslam ülküsünün tekrar dirilişini başlatan Başbuğumuz, bu dirilişin


Türk Milleti, İslam ile şerefine şeref kattıktan sonra oluşan Türk-İslam kültürü Pir-i Türkistan Hoca Ahmet Yesevi Hazretleri tarafından temelleri atılarak bir ülkü haline gelmiş ve ortaya bir Türk Müslümanlığı doğmuştur.

Garip geldi değil mi?

Hatta kiminiz itiraz ediyorsunuzdur şuan bana, Türk Müslümanlığı, Arap Müslümanlığı mı olur diye...

Öncelikle bilinmesi gerekir ki toplumlar kendi örf ve adetlerini İslam dininin emirlerine aykırı olmadığı sürece yaşayabilir. Hatta Allah´ın emrine ve tebliğ ettirdiği dine muhalif olmayan olgular, ritüel olarak dîni yaşayışa eklenebilir. Örnek vermek gerekirse İslam dininde Mevlid diye bir şey yoktur. Ama necip Türk Milleti Peygamber Efendimiz (s.a.v)´e olan aşkı ve saygısından ötürü ona methiyeler ve mersiyeler sıralayarak bir dini ritüel ortaya çıkarmıştır. Bu gibi dini olgular emre muhalif olmadığı için sakıncasız bir şekilde yaşanabilir ve bu da ortaya bir Türk Müslümanlığı doğurur.

Türk-İslam kültürü ve ülküsü Hoca Ahmet Yesevi´nin hikmetli divanıyla temelleri atıldıktan sonra, öğrencileri bu hikmetli divanı yeryüzünde tanıtmak ve anlatmak isteyince Yesevi Hazretlerinden şu cümleler duyulmuştur;

´´Muhammed Mustafa´nı adım attığı topraklarda kul Yesevi kim ki?´´

63 yaşına girdiği gün ise kendine yerin altına taştan, tek odalı bir yaşam alanı yapmış ve şu duayı etmiştir;

´´Ya Rabbi! Sen aşıkı olduğum Peygamberden fazla yaşatma beni!´´

Kader bu ya, rivayete göre 15 sene o daracık yerde yaşamış ve son nefesini orada vermiştir.

       Bu kültür ve ülkü Hoca Ahmet Yesevi Hazretlerinden başlayarak, Sultan Alparslan, Osman Gazi, Sultan Fatih, Ziya Gökalp, Arif Nihat Asya, ve niceleri aracılığı ile Başbuğ Alparslan Türkeş´e kadar uzanmış, Başbuğumuzun bitti dendiği anda bu ülküyü 20. yüzyıla yoğurmarsıyla beraber bir sokak hareketine dönüşmüştür.

Bu kutlu davaya yiğit Türk Milletini davet ederken; ´´Ben sizi sokaklarda ıspanak fiyatına satılan demokrasiye değil, hak yoluna, hakikat yoluna, Allah yoluna çağırıyorum!´´ diyerek Türk-İslam ülküsünün tekrar dirilişini başlatan Başbuğumuz, bu dirilişin bedelini zindanlarda; kimi zaman tabutluğa girerek, kimi zaman tırnakları sökülerek ödemiştir.

Hoca Ahmet Yesevi Hazretlerinden beri süre gelen bu kutlu miras gündelik siyasi olayların şekillendireceği bir olgu değil tam aksi tüm siyaset ortamının dengelerini değiştirecek bir davadır. Siyasetin dönekliğine ve oynaklığına karşı ´´temiz siyaset dürüst politikacı´´ düsturunu benimseyen, sandıklardan ziyade gönüllerden çıkmayı hedefleyen bir ülkünün Başbuğu olan Alparslan Türkeş bahsi geçen durumu tarihe altın harflerle düşecek olan şu cümleleri söylemiştir; ´´Sandıktan bize tek bir oy dahi çıkmasa bile, ne İslâm´dan ne insaniyetçilikten ne de milliyetçilikten vazgeçmeyeceğiz!´

68 kuşağı diye nitelendirilen Rusya´nın yerli tohumu olan din ve devlet düşmanı marjinal sol terör örgütlerinin ülkede başlatmış olduğu yağmalama ve kanlı eylemler hat safhaya ulaşınca, Türk-İslam Ülkücüleri tabiri caizse ismailce bıçak altına yatmış, hainlere karşı askerin ve polisin bile kol kanat gerdiği dönemde, teşbih odur ki savaş ilan etmiştir. Silahların savaşının yanı sıra ilimden ve bilimden geri kalmamış, bırakın okulları taş zindanları bile medreseye çevirmişlerdir. Şehit olan Ülkücü ağabeylerimizin kimisi Tarih öğrenci kimisi ilahiyat, fizik veyahut mühendislik öğrencisiydi.

Bu öyle bir savaşdı ki hem silahlar konuşuyordu hemde fikirler...

Başbuğ hergün bir evladını kaybediyor, evlatları her gün bin diriliyordu.

Siyaseten oyu yüzde 3 ile 8 arasında gidip gelsede O, bunu hiç dert etmez seçimlerin ertesi günü hemen çalışmalara başlardı. Çünkü amacı gelecek seçimler değil, gelecek nesiller idi...

Türk Dünyası için çabalıyor, kimi zaman Azerbaycan´a 500 kişilik ordu gönderiyor, kimi zaman komanda kamplarında Ülkücü askerler yetiştiriyordu. Bununla da sınırlı kalmayıp bi yandan da Türk-İslam ülkücülerinin temel doktrini olan 9 Işık eserini yazıyordu.

Hoca Ahmet Yesevi Hazretlerinden bu yana devam eden bu miras, Milliyetçi Hareket Partisi adı altında resmen Türk siyasi hayatına giriş yapmış, girdiği günden beri devletin krtik meselelerinde yön tayin eden bir ideolojik parti olmuştur. O günden bu yana misyonerlerin ve küresel güç hegemonyalarının tehlikeli adı altına listelerine girmişti.

Evet! Çok tehlikeliydi.

Türk ve İslam düşmanlarına...

İlk günden bu yana düsturundan ve ilkesinden ödün vermemiş bir hareket,

İlk gün Ruhi Kılıçkıranla başlayıp Fırat Çakıroğlu ile devam eden hareket,

Aziz Sancarları, Ümit Dündarları yetiştiren hareket...

İlk günden bu yana kanı dökülen, canı verilen Allah´ın rızası için yaşayıp, O´nun kelamını, Türklüğün gurur ve şuuru ile bütünleştirip tüm cihana merhamet ve adalet ile yayma düsturunu kendine ilke ve ülkü edinmiş bir dava...

Zulmün olduğu yerde insanların pencerelere çıkıp yollarını gözlediği insanlar...

Türk-İslam ülküsün neferleri,

Hoca Ahmet Yesevi´nin Alperenleri,

Başbuğ Alparslan Türkeş Han´ın yiğit evlatları...

Ülkücü Hareketin tarihi serüveni bugünün alın aklığı, geleceğin devlet ve millet için yapacaklarının teminatıdır. Bulunduğumuz ateş çemberi ne kadar büyük olursa olsun unutmayalım ki;

Bizler Hz. Hüseyiniz...

Kerbela´da susuz kaldık Yezidlerden ama,

Resulullah´ın güllerim dediği çocuklarız!

Selam ve dua ile...

24.2°