Bugün.. şöyle bir Evliya Çelebi, Afif Erzen ve Selâhattin Kandemir gibi yerli, Ernest Mamboury veya Kiepert gibi Yabancı Seyyahlar gözüyle zamanlarımın ötelerinden Engürü Şehri´ni gezeyim dedim.
Gezeyim ki karşıma, Ankara karyelerin (köy) tarihî esamileri noktasında bakalım ne gibi uyduruk ifadeler çıkacak, onları bir bir sizlere aktarayım.
Gezip tozmaya önce şehrin BATI´sından başlamayı düşündüm. Lâkin ?ben DOĞU´dan gelmişim.. BATI´da ne işim ola ki´ diyecek oldum. KUZEY aklıma geldi; Bizim CANDAOĞULLARI. Sonra aklım Güney´e takıldı; Bizim ARTUKLULAR´la RAMAZANOĞULLARI..
Eeee.. daha ileri GÜNEY´e gidersem her bir Müslüman´a MEKKE-CİDDE var. Hepsindeki ismî asimilasyonu yazsan okuyacak iki kişi çıkmaz.
?En iyisi ortadan gezeyim´ kararımla başladım yürümeye.
Önce BUSAKLAR´a uğradım. Şükür: Gördüm ki KARA-PÜRÇEK yerinde duruyordu amma Busaklar´ın tabelalı şehr künyesinde PURSAKLAR yazılıydı.
ÇUBUK´un aynen Çubuk kalması ruh serinliği verince ferahıma ferah katacak bir şehr daha aradım.
ELMA-DAĞI´nı Elmadağ, BEY-BÂZÂRI´nı Beypazarı bulduğum gibi, SUSUZ´u da aynen Susuz bulunca daha da ferahladım.
Ferahlaya ferahlaya bir de baktım ki taaa.. YABAN-ÂBÂD´a varmışım. FÎRUZ yine aynı Fîruz´muş, lâkin şehrinin tabelâsında KIZILCAHAMAM yazıyordu..
Geçtim oradan MURTÂZÂ-ÂBÂD´a ulaştım. Onda da ne Murtâzâ var, ne de âbâd. Adı olmuş mu ÇAMLIDERE. Vayy Çamlıdere vay.
Neyse bir de AYAŞ´ı görelim dedim..´Ayaş da Ayaş eyi´ derken geldim ÇANLU´ya.. Ona da ÇANILLI deyivermişler. Ya ALPAGUT´ta ne var, ne yoktu. Merakımıza bir İLYAKUT adı düştü. Onu da İlyakut yapmışlar.
KAYI deyince Tekfur´ların yüreği kopardı ya.. Herhâlde ondan olacak. Adına dokunamamışlar, amma gel de gör ki Büyük İSTANOS´a ZÎR yetmemiş YENİKENT eylemişler. Küçük İSTANOS´a, eh ne güzel! Osmanlı hâtırına OSMANİYE diye ün vermişler.
Sonra TADLAR´ı tadında bırakmışlar, YABRACUK´u yaprağından koparamamışlar da, BAĞLUCA´ya bağlanıp YUVA´da öylece kaldılarsa da AĞZI SULU CEMA´ATİ´nin mekân tuttuğu BÂCI´mızın GÖMEÇ´ini de GİRMEÇ´levirmişler.
Acaba bu ?Ağzı Sulu Cema´at´ mi köylere el attı da her birini böyle sulandırdı desem.. Bakıyorum ki sadece onların değil, hepimizin ağzı sulu ki ecdadımızdan gelen birçok yeri ne yazık ki böyle böyle sulandırmışız.
Ya SANCAK´a ayak bastığımda yine karşıma ne çıkmış da neye şâhid olmuşum? Ona da kâh Sancak, kâh SİNCAN deyivermişler. Bunlar yetmemiş, bazen de bir SIÇANKÖY olmuş.
Gelelim esastan bir önceki meseleye.
Kurt-Şeyh´e bir uğrayıb Âhî´ler soyundan Elvan´la Mes´ûd ne tarafta yurd edindiler deyu soralım istemişim. Lâkin bir türlü Çiçektepe´de Kurt-Şeyh´i bulamayınca; şöyle elinde kavak dalından baston, altında tahtasından köşk bulunan bir Çiçekli Dede´ye Şeyhi sormuşum.
Dede, ?kim o demiş´, şaşırmış ve bizi o tepeden SARAYCIK´a aşırmış.
Şükür, Saraycık´ın yerinde durduğunu görünce ondan az ötelerdeki bir köye daha uğrayıp bir de CEMŞİD nerelerde diye sorayım ve bulayım istemişim.
Ahalisi; ?biz Cemşid-Memşid bilmeyiz amma ÇİMŞİT dersen..´ demiş yutkunmuşlar. Anladık ki onun da Cem´ine Çim, Şid´ine Şit gelmiş..
Olmuş mu Çimşit..
Haydaaa.. ?Yahu bu nasıl bir Osmanlı´lık. Üç isme bakarsan bir ikisinin köküne kibrid suyu dökülmüş´ diyesim geldiği anda ÂHÎ ELVAN diyarından ZEKİ bir AHMET.. ?Hoooop.. hoooop.. Dur hele!´ demiş: ?Ben 40 Odalı Elvan köylüyüm.. Bana sor Elvan´ı..´
İyi de ?be Zeki kardeş! Elvan burada da Elvan´ın ÂHδsi nerede?´
BAĞLUCA´da diyecek olmuş.. Biliyor mübarek; ?Burası Elvanköy, 7-10 hâneli bir köye 40 oda..´ Maşallah..
Maşallah da ilk muhtarı kim, muhassılı kimlerdendir? Kaç Bennak´lı, kaç Mücerred´li, Nefer sayısı elli mi-yüz mü? İmam´ını da say, Tımar´ını da. Zeameti de var mı? Yok mu? Kaç hânede kaç veled?
Böylece sorulara sığmaz ve cevabı alınmaz kocaman Âhî Elvan´ı da bilmişim.
Neyse.. Fazla kafa karıştırmayayım deyib çoğumuzun; ÂHİ MES´ÛD´dan yâdigâr, Çiftlik´ten Karye, Karye´den Nefsi hâle gelişinden habersiz olduğumuz kadim şehrin yoluna düşmüşüm.
Eeee.. Elvan´ın SAĞ´ına bakmışım boydan boya, koca koca binalar var da, Âhî Mes´ûd yok.. SOL´una bakmışım, upuzun demirli yollar var da, oralarda da Âhî Mes´ûd yok..
Sanmışım ki, belki KUZEY´inde bulurum.. Gide gide ERGÂZİ deyu bir köycüğe varıb ?Bir İki Bilen´lere sormuşum; Âhî Mes´ud mu? demişler; ?O´nu ATA´mıza sor. Bura nere dersen Ergazi olur?´ Yaaa.. Peki EMÎR GÂZİ nere?
Adamlar şaşkınca birbirlerini yoklamışlar. ?O da kim, buralarda böyle biri yok. Amma Ergazi´yi sorarsan.´ Gardaşlar sorduk ya. Neyse..
Ben inadına ?Emîr Gâzi´yi arıyorum gardaşlar´ demişim, onlar ?Ergazi de Ergazi´yi sayıklamışlar. İçlerinden birisi -iyi ki- Emîr Gâzi´yi merak edince, anlatmışım.
-?Yıldırım Bâyezîd´in Komutanlarından olur.´
-Yok emmi..Buralarda öyle biri yok..
-Peki Emîr Gâzi´nin gardaşı Emîr Yaman.. O nerelerde olur?
-Eryaman dersen, şooo tarafta.. Amma Emîr Yaman´ı da pek duymadık.
Anladık.. Bunlar, bizim Gâzi ve Yaman Emîr´leri göndermişler, yerlerine Er´leri getirmişler.
Heyyy gidi gardaşlar heyyy..
Sizler ALPAGUT´u da bilmez misiniz?.. Ya ÇANLU´yu, ya da KURT-ŞEYH gibi isimleri yoza, cisimleri coza düşmüş nice köyleri, şehirleri de..
Meselâ; başta Atamız Mustafa Kemal ATATÜRK´ün ad verdiği, adı ?AHİMESUT´ söylenirken 2 Ağustos 1930´da ?ETİMESGUT´a çevirilmeyi..
Sonra, Nâhiye ?Âhî Mes´ûd´u gezdiği sıra 29 Kasım 1937 günü uğradığı Sıhhat Merkezi´nin Çeyrek Yaprak´tan Hâtıra Defteri´ne (!) Etimesğut Sıhhat Merkezi´ni gezdim´ diye yazdı deyu, bu defa Âhî Mes´ûd´lu Nâhiye Tahrirat Kalemi´nin ele alıb Müdür Kâmil Uysal´a imzalattığı 321 Sayı 15 No´lu dilekçeyi Vilâyet Yüce Makamı´na gönderdiğini ve işin tamamlandığını..
Peki dilekçeye göre gerekçeli cümle neydi; ?29 Teşrini sani 937 tarihinde Atatürk´ün nahiyemizi ziyaretinde Sıhhat merkezinde yazdıkları yazıda nahiyemizin adını (Etimesğut) olarak imla buyurmaları üzerine 24.12.1937´de (Etimesğut) olarak ad verilmiştir.´ ile Âhî Mes´ûd´un gele gele Etimesgut´a geldiğini de.. Sonrasında kolayca Âhî Mes´ûd söylenirken Etimesğut´tan Etimesgut doğunca şehirde yaşayanlarının dillerinin arasıra dillerine ve dil çarpıklığına uğradığını da..
Şimdi..
Soru şu; Bizler Eryaman´ı, Ergazi´yi meâlen biliyoruz da Etimesgut´u tam bilebiliyor muyuz..
Size; ?Eti´ desem, sonra da ?Mesgût´un manâ açılımını verip sorsam; ?Siz Eti´yle birleşen Mesgut´tan ne anlıyorsunuz..´ Soru uzun, cevab kıt geldi..
Önceki anladığınız gibi; ?Atatürk Âhî Mes´ûd´u sehven Etimesğut yazmıştır´ mı diyeceksiniz..
Diyemezsiniz, çünkü ATATÜRK; DÜNYA´nın en zeki insanlarındandır. Hata zannettiğiniz her hâli, bir hakikate dayanır. Devrinde okutulan Osmanlıca´ya da tam hâkimdir.
Biz; AĞZI SULU CEMA´AT´ler! Bilmesek de O´ ?Düştü´ Sekâte´den, ?Düşülmüş-düşürülmüş´ Meskût ürediğini ve Eti ile birleştirilince Etimeskut olacağını ve neticede Âhî´den düşük bir ?Etimesğut´un doğacağını çok iyi bilendir. Biz de biraz Osmanlıca karıştırarak diyecek olursak; Binâenaleyh, yani ?Ondan Dolayı, Bunun Üzerine´ Atatürk´ümüz bu yazıyı, hatayı şâmil değil, geniş tefekkürü içinde kat´i istek ve hükmüyle yazmış olmalı..
Ki; O´ büyük dehânın büyük değer verdiği Nûmune Köyi Projeli Âhî Mes´ûd üzerinde; Hakîkate dayalı isabetli bir fikirle, sadece Mes´ûd´un s´siyle Û´su arasına g harfi konularak; Âhi´si Eti´ye düşürülmüş bir Mesut ile Yeni Akım´ın Güneş Dil Teorisi´ne hizmet edilmiştir.
İnanmıyor musunuz? Öyleyse şu gerçek hâtırayı bir okuyun; ?Altay Gündüz, Beylerbeyi´ndeki çocukluk yıllarını, İkinci Dünya Savaşı´nın İstanbul´unu -23 Şubat 2003´te- Milliyet´e anlatıyor. İşte Gündüz´ün Kayınpederi Hikmet Bey´den dinlediği bu hâtıra şöyle:?..birgün, Etimesgut Havaalanı Yeri tespit ediliyor. Şimdi Atatürk diyor ki; ?Hikmet, sen de gel, mimarsın.?
Bunlar gidiyorlar. Atatürk diyor ki Etimesgut olsun burası. Hikmet Bey de öyle sözünü esirgeyen bir adam değil. Üstelik Atatürk´le tanışıklığı çok eski. Diyor ki ?Paşam burası Ahi mesut..? Şimdi Hikmet orasını karıştırma diyor. Atatürk´ün o zaman Eti mesgut demesinin nedeni bir ulus yaratmak istemesiydi. Peki neden Etiler yerine Hititler demedi.. Bilmiyorum..? (Kaynak Eser; Bekir Yalçınkaya, Âhî Mes´ud´dan Etimesgut´a; Bir İsme İki Şehir, s. 35)
İşte böyle.. Atatürk´ün Mimar Hikmet´e ?orasını karıştırma´ demesi bize net bir maksadı yansıtmasa da, Eti´yle ?bir ulus yaratmak´ cümlesi üzerinde düşündüğünüzde; halâ ara ara ismiyle ilgili bir takım tartışmaların sürdürüldüğü Etimesgut´un neden Âhî´lik ve Mes´ûdluk´tan çekilip alındığını anlamak mümkündür.
Anlaşıldı ki maksad; ETİ´li YENİ BİR ULUS´muş..
Ya Atatürk o el kadarcık kâğıda ?ETİ´ yerine ?HİTİT´ yazıverseydi.
Bu şehre bugün ne diyor olacaktık; HİTİTMESGUT..
Galiba, bu bana daha hoş gibi geliyor..
Ya sizlere? Hoş mu, nahoş mu?