29 Mayıs 1453. İstanbul´un fethi.
Her şeyden önce adını doğru koymalı.
İstanbul´un Fethi, ?olay? değil, ?olgu?dur.
Karanlık Ortaçağ kapandı.
Yepyeni Yeniçağ açıldı.
Askerlerinin, hocalarının payı büyüktür.
Fatih Sultan Mehmet, güçlü komutandı.
Üstün özelliklere sahipti.
Arapça ve Farsça olmak üzere 7 dil biliyordu.
Latinceyi anadili gibi konuştuğu söylenir.
Şairdi. Avni mahlasıyla şiirleri vardır.
Mahiyetindeki 185 şairden 30´unu maaşa bağladı.
Ünlü ressam İtalyan Bellini´yi İstanbul´a getirtti.
Kendisinin portresini yaptırttı.
Oysa resim, Doğu geleneğinde yoktu!
?İKRA/OKU? emrini önemsemişti.
Teknolojiyi benimsemişti.
Fetih için, yerli-yabancı mimarlardan yararlandı.
Musluhiddin ve Saruca Serkan gibiler Osmanlı´ydılar.
Macar Urban´a Edirne´de, toplar döktürttü.
Azimliydi:
?Ya ben İstanbul´u alırım ya İstanbul beni.? diyordu.
Ferman buyurmuştu:
?Ormanlarımdan bir dal kesenin başını keserim!?
Uyarıyordu emrindekileri:
?Allah´ın soracağı soruları sormayacaksınız.
Kulun kula soracağı soruları soracaksınız.?
***
İstanbul, öyle kolayca fethedilmedi.
Mayıs ayının bir salı sabahı haydin fethe denilmedi.
Avrupa´yı iyi okuduydu Fatih´in Hocaları.
Hele de Bzans´ı yani İstanbul´u.
Bzans kokuşmuştu.
Adaletsizlik almış başını gidiyordu.
?Latin şapkası görmektense Osmanlı sarığına razıyız? diyorlardı.
Sanki, ?gelin bizi alın, kurtarın´ der gibiydi İstanbul halkı.
İstanbul´un fethi, Türk-İslâm dünyasında ne kadar büyük heyecan yaratmışsa,
Hristiyan dünyasında da o kadar sessizlikle karşılanmıştı?
***
Avrupa, Fatih´in ardından yeterince gitmiş olmalı.
Biz, ne yazık ki ardından yeterince gidemedik.
Fatih gibi gençlik yetiştiremedik.
Matbaa, 1400´lü yıllarda Avrupa´daydı.
Alman Gutenberg´ten 500 yıl önce Uygur Türkleri kullanıyorlardı oysa.
Avrupa´dan 300 yıl sonra getirdi Osmanlı.
Getiren de yine yabancı biriydi.
Avrupa´da Türkçe, Arapça, Farsça kitaplar basılıyor, İstanbul´da satılıyordu.
Dünya´da 2 büyük RASATHANE vardı, bir zamanlar.
Biri Danimarka´da, biri İstanbul´daydı. Taciyüddin Efendi Rasathanesi.
17 Ağustos 1728 ?de İstanbul´da yoğun yağmur, uğursuzluk sayılmıştı.
Rasathane, toplarla vurulup denize döküldüydü.
***
N. F. KISAKÜREK, şöyle diyordu:
?Aya biz gidecek ve oraya,
bilmem kaç yıldızlı Amerikan bayrağı yerine
Tevhid livâsını biz dikecektik.
Fakat
İmparatorluk o kadar cüsselidir ki,
can çekişirken bile
dünyayı titretmektedir.?
Sözüne devam ediyordu:
?Şimdi Fatih kalksa mezarından
ne ben O´nu tanırım
ne O beni tanır
ama
İstanbul´u Bzanslılar almış deyip
tekrar savaşır!?
Hayıflanıyordu da:
?Bu gidişle
utanmaktan utanan
bir nesil gelecek!?