Bugün, 27 Nisan 2024 Cumartesi

YİĞİT GÖKALP


SAYIN GÖRMEZ BUNU DA GÖRMEZ

Maket Kâbe tavaf edilirken, Kuran sayfaları pasta üzerine baskı yapılıp yenirken, Allah yazılı pidelerle ramazan sofralarında iftar yapılırken Diyanet yine sessizliğini koruyordu?


15 yıllık AKP iktidarı döneminde en çok yıpranan kurumlardan biri de hiç şüphesiz Diyanet İşleri Başkanlığıdır. Gerçi yıpranmayan kurum kalmış mıdır diye düşünüldüğünde aklımıza tek bir örnek bile gelmiyor artık. Bu manada ?kurumların kurumu? olarak tanımlanan devlet aygıtının ne halde olduğunu anlamak çok da zor olmasa gerek.

Özellikle Ali Bardakoğlu´ndan boşalan Başkanlık koltuğuna Mehmet Görmez´in gelmesinden bu yana Diyanetteki yıpranma son sürat devam ediyor. 5 vakit namaz kılan birçok kişi artık bu ibadetlerini camide yerine getirmediği gibi, Cuma namazlarını da terk etmiş durumda. Ancak Diyanet çevresinde bu hale neden geldik, insanlar neden böyle bir tepkisel tutum sergiliyor şeklinde bir değerlendirme yapıldığını da işitmiyoruz. Sanırım Diyanet şu anda bu tür gerçek meseleleri ile değil, referandum süreci ile ilgileniyor.

Elbette insanların bu tepkisi birkaç aylık bir birikimin sonucunda oluşmadı. Benim gibi, sizler gibi etten kemikten bir insan için ?adeta ikinci peygamber?, ?Allah´ın bütün vasıflarına sahip? dendiğinde, salâvat uyarlandığında, sünnetinden bahsedildiğinde, doğduğu şehir mübarek ilan edildiğinde Diyanetten en ufak bir tepkiye şahit olmadık. Diyanet, bu ve benzeri sözlerin tartışıldığı ve medyada yer aldığı günlerde üç maymunu oynamayı tercih etmişti.

Çözüm sürecinde Mehmet Görmez yönetimindeki Diyanet iktidarın siyasi bir organı gibi hareket ediyor, asabiyet kelimesinden farklı anlamlar çıkararak alt kimliklere vurgu yapmaktan kaçınmıyor, üst kimlikte birleşelim diyenlere ırkçı yaftası vuruyor, milli devletin ve milletin birliğinin altını oyan hutbeler okutabiliyor, Kürtçe Kuran bastırıyordu.

7 Haziran 2015 seçimlerinden iki gün önceki Cuma hutbesinde ?Irkçılığa çağıran bizden değildir. Irkçılık davası uğruna savaşan bizden değildir. Irkçılık davası uğruna ölen de bizden değildir.? sözleri hadis olduğu söylenerek okunuyor, ?Bugün de aynı dine, aynı kitaba, aynı peygambere iman eden Müslümanlar arasında mezhebini, meşrebini, ırkını, ideolojisini rahmet dini İslâm´ın önüne geçirenlerin sayısı hiç de az değildir? Kendimizi dinimizin onay vermediği bağnazlık, asabiyet ve ırkçılığa asla mahkûm etmeyelim.? denerek belli bir partiye oy vermemek üzere insanlar yönlendirilmeye çalışılıyordu?

Maket Kâbe tavaf edilirken, Kuran sayfaları pasta üzerine baskı yapılıp yenirken, Allah yazılı pidelerle ramazan sofralarında iftar yapılırken Diyanet yine sessizliğini koruyordu?

Siyasi maksatlı hutbeler mabetlerde okunuyor ancak ?Ben güzel ahlakı tamamlamaya geldim.? diyen bir Peygamberin dinini anlatmaktan sorumlu Diyanet ve onun başındaki hadis profesörü Mehmet Görmez Türkiye yolsuzluklarla sarsılırken kamu malını yemenin ne büyük bir günah olduğuna dair tek kelime etmiyordu. Çocuk istismarı ve çocuk tecavüz vakalarını da görmezden, duymazdan geliyordu?

Bugünlerde sosyal medyada Diyanet İşlerini ilgilendiren iki ayrı video dolaşıyor. Bunlardan birinde sarıklı, cübbeli 11 hoca ?Güçlü Türkiye için biz de varız.? diyor. Diyanet İşleri Başkanlığı, Twitter hesabı üzerinden bu kişilerin teşkilatları ile bir bağı olmadığını açıkladı. Ancak bir başka videoda, Ümraniye´deki MODOKO Camii İmamı Hüseyin Güleç olduğu iddia edilen kişi Cuma hutbesinde Anayasa Değişikliği Referandumunda hayır diyecek olanlara hakaret ediyor, hain olmakla suçluyor ve cemaatten bazıları buna tepki gösteriyor. Bunu üzerine adı geçen imam ben hayır diyenlere bir şey demedim şeklinde geri adım atsa da, vatandaş ?hain dedin, daha ne diyeceksin.? diye tepki gösteriyor.

Burada mesele, imamın evetçi ya da hayırcı olması değil. Camide hayır propagandası yapılsa, bu da çok büyük bir tehlike arz eder zira mesele siyasetin camiye girmesi, bizi bir arada tutan değerlerin başında gelen din kardeşliğinin din adamları tarafından sabote edilmesidir.

İşin acı tarafı, olayın üzerinden bir hafta geçmiş olmasına rağmen, Diyanet İşleri Başkanlığınca, kendilerine bağlı bir imamın yaptığı bu provokatif hareket için kamuoyundan özür dilenmesi veya imam hakkında soruşturma açıldığına dair bir açıklama yapılması söz konusu olmadı. Bu nedenle, Mehmet Görmez bu vakayı da mı görmezden gelecek diye sormadan edemiyor insan!

Yüce Atatürk; camiye, kışlaya ve okula siyasetin girmesine kesinlikle karşı çıkıyordu. Öngörü ve tecrübe sahibi büyük bir lider olarak camiye, kışlaya siyaset girmesinin ne büyük tehlikelere yol açabileceğini biliyordu. Referandumda evet diyeceğini açıklayan MHP lideri Devlet Bahçeli de son grup konuşmasında ?Bizim gönlümüzde evet veya hayır iradesine sahip vatan evladı bir ve eşittir. Hepsinin gönlümüzde yeri vardır.? sözleriyle bir siyasi sorumluluk örneği gösterirken, hem memur olarak hem de bir din görevlisi olarak cami cemaatini birbirine düşman etmeye çalışmak nasıl bir had bilmezlik, nasıl bir fitne, nasıl bir sorumsuzluktur? Ancak, açık konuşmak gerekirse, bu sorumsuzluğa cesaret edilmesinin sebebi Mehmet Görmez göreve geldiğinden bu yana Diyanetin siyasetin fiiline içine girmesi, iktidarın siyasi bir organı gibi hareket etmesi, konuşması gereken konularda susması, susması gereken konularda ise polemiklerin tarafı olmasından kaynaklanmaktadır.

Daha önce de belirttiğim gibi, Diyanetin siyasi hutbeleri ve siyasi bir organ gibi hareket etmesi nedeniyle, beş vakit namaz kılanlar da dâhil birçok kişi, Cuma namazına dahi gitmez olmuştur. Görünen o ki; 15 Temmuz ihanetinden gerekli ders çıkartılıp, laikliğin nasıl bir hayati öneme sahip olduğu kavranmış da değildir.

AKP iktidarına dek bazı dini cemaatler Türkiye´nin dar´ül harb olduğunu ileri sürerek Diyanetin camilerine girmezlerdi. Şimdi ise durum tersine dönmüş gibi görünüyor. Diyanetin siyasallaşması ve İslamcı siyaset eliyle bazı sıradan Müslümanlar için Türkiye camiye gidilmez bir ülke, dar´ül harb haline geliyor. Bu vebalin altından iki cihanda da kalkamazsınız, bilesiniz!

25.1°