Bugün, 25 Nisan 2024 Perşembe

BEKİR YALÇINKAYA


ŞEYH ŞÂMİL NE DEMİŞTİ (3)

?Essalâtü ves-selâmü aleyke yâ Rasûlallâh.. Essalâtü vesselâmü aleyke ya Habiballah.. Essalâtü vesselâmü aleyke ya seyyid-el evvelin vel ahîrin!?


Ruslar esir düştüğünde -değil, zira O´ teslim olmayı kabûl ile esirdi- esir geldiğinde altmış dört yaşında bir ihtiyardı Şeyh Şâmil. Artık Rusya şehirlerinden biri olan Kaluga´nın sefil esiri değil şerefli misafiriydi. Bu şehirde tam on sene, esaretin hükmüyle olmasa da vatanı için verdiği mücadelenin neticesine alamamanın acısıyla yaşadı. Hayatın kendisine ara ara ikram ettiği Mücâhid Izdırabı´na boyun eğe eğe kendini çeşitli kitabları hıfza ve tahlillere verdi. O´nun tesellisi de vakitlerin boşluğundan ziyade ilmin ve hakikatin hoşluğu oluyordu. 

   Esaret hayatının getirdiği buhranın da bir miktar sebeb olduğu zaman; O´nu iyiden kötüye yaşlandırmış, âdeta iyice çökertmişti. Nihayet Rus Çarı´nın kendisine yaptığı ziyaretlerden birinde O´na müsa´adeleri olursa Hac´ca gitmek istediğini bildirdi. Rus Çarı da bu isteğini oğullarının rehin kalması sûretiyle kabul edeceğini söyledi. Bu şartlara rıza gösteren Şeyh Şâmil 1287 (M. 1870) senesinde Rusya´dan İstanbul´a hareket etti.

  Osmanlı´da Devir, Sultan Abdülâziz Devri´ydi.. Şeyh Şâmil´in ülkelerine geleceğini işiten İstanbul´lular heyecanla O´nun gelmesini beklediler. Sultan Abdülâziz Hân da Beylerbeyi Saray´ında hazırlıklar yaptırarak senelerce Ruslar´a karşı vatanını müdafaa eden bir büyük kahramanı beklemeğe başladılar.

   Şeyh Şâmil´in geldiği gün İstanbul´da halk sahile dökülerek âdeta yer yerinden oynuyor, ve bir sevgiliye kavuşmanın heyecanı bütün İstanbul Bedeni´ni sarıp sarmalıyordu. Rus Vapuru Dolmabahçe önünde demirlediğinde, Sultan Abdülâziz´in Saltanat Kayıkları da İmam Şâmil´i ve aile efradını Saraya getiriyorlardı. Abdülâziz Hân O´nu Saray´ın kapısında karşılıyor, büyük bir hürmetle; ?Babam kabrinden kalksaydı, ancak bu kadar sevinebilirdim? diyerek nice iltifatlarda bulunuyordu.

   Sultan´ın Sarayı artık misafirine kavuşuyor, Münezzeh Sultan Abdülâziz de O´nun hâl ve hâtırını sorduktan sonra, her türlü emrine amâde olduğunu bildiriyordu. Kahramanlar kahramanı Şeyh Şâmil ise O´na; ?Padişahım, hayatımın şu son günlerini aşkıyla yandığım sevgili Peygamber´imizin Huzuru Şerifleri´nde geçirmek istiyorum. Bunun teminini Zât-ı Âli´nizden istirham ediyorum? diyor ve tek isteğinin Peygâmber Mekânı´na yüz sürmek olduğunu ifade ediyordu. Her Müslüman´ın gönlüne düşecek cinsten bu arzuyu büyük bir ihtimamla yerine getirmek için Sultan, Rus Sefiri´ni çağırıyor ve durumu anlatıp Çar´a bildirmesini emrediyordu.

   Rus Çar´ı İkinci Aleksandr´ın buna cevabı da Şeyh Şâmil´in artık Rusya´ya geri dönmemesi yönünde olunca Şeyh Şâmil´e İstanbul´da biraz kalmak ve ardından Hicaz´la kucaklaşmak düşüyordu.

   Sultan Abdülâziz Hân, Şeyh Şâmil´in yolculuğu için en mükemmel vapurunu hazırlatıyor ve değerli misafirini Hicaz´a yolcu ediyordu. 

   Artık vapurun her uğradığı yerde, halk Şeyh Şâmil´i karşılayacak ve O?nun duasını alabilme yarışına girişeceklerdi. Öyle oluyor; Mısır´a gelindiğinde Hidiv İsmail Paşa şanına yakışır bir karşılamada bulunuyor ve Cezayir´i Fransız istilâsından kurtarmaya büyük gayret gösteren âlim ve mücâhid Gâzi Abdülkadir Efendi de O´na refakat ediyordu.

   İsmail Paşa, namı Kafkas Kartalı´na çıkmış Kahraman Şeyh Şâmil´i, Kahire´de bir ay kadar misafir ettikten sonra İskenderiye´ye kadar giderek Cidde´ye uğurluyordu. Mekke Emîri Şerif Abdullah da Şeyh Şâmil´i çok sevdiğinden O´na büyük itibar gösteriyordu. Kısacası Şeyh Şâmil, her nereye ayak basarsa orada halk tarafından büyük heyecan ve takdirle karşılanıyor, kucaklara basılıyordu.

  Medine Hayatı, elbette Şeyh Şâmil´in vuslat sevdasına bir bir cevab verecektir. O´ ki Peygamber Sallâllahü Aleyhi ve sellem Efendimiz´e kavuşmanın sonsuz aşkı ve şevkiyle, gözlerinden sel dolusu yaşlar akıtacak, sürüne sürüne Rasûlullah´ın Mübarek Huzuru´na varacaktı. Başta Medine Muhafızı Hafız Paşa ve dünyanın her ülkesinden gelmiş seyyidlerle hâcılar yine heyecanla hep O´nu tâkib edeceklerdi.

   Şeyh Şâmil, Efendimiz´in Kabr-i Sa´adedleri´nin Kıble yönü, mübarek ayak uçlarına varıb  tarifi imkânsız bir vecd ile;

?Essalatü Ves-selamü Aleyke ya Rasülallah!

Essalatü Ves-selamü Aleyke ya Habîballah!

Essalatü Ves-selâmü Aleyke ya Seyyid-el Evvelin Vel Ahîrin? diyerek selâm veriyordu.

   İşte o an, Rasulullah´ın (SAV) kendisini mukabelesiyle şereflendirdiği andır. Bu güzel manevî rabıtaya orada her kim varsa onlar da şahiddirler.

   Şeyh Şâmil´e bundan sonra düşen ise uzun uzun dua, bol bol gözyaşı dökmek ve yıllarca içinde besleyib durduğu hasretini gidermektir. O´ da bunu defalarca yapıyor, yapıyordu..

   Şeyh Şâmil, Medine-i Münevvere?ye geldiğinde zaten hasta bir ihtiyardır. Hastalığı burada kısa sürüyor ve bu süre içinde dünya dostu kimi varsa onlar kendisine geliyor, O´ da onları muhabbetiyle kucaklıyordu.

   Nihayet bir gün, Rus Çar´ında rehin bıraktığı çocuklarını kurtarması ve Devlet-i Âliyye-i Osmanî?de vazife verilmesini arzeden bir mektub yazıp Sultan Abdülâziz?e gönderiyor.

   Sonra.. Vakit yitip Tecelli´de Ân zuhur edince; başında okunan Kur´an-ı Kerim tilavetlerinin huzuru içinde Hicrî 1287 (M.1871) senesi Zilhicce Ayı´nın yirmi beşinci günü Kelime-i Şehâded getirerek Ahiret Şehidliği´ne düşünce Cennetü´l-Bâki Kabristanı´na defnediliyor ve çok sevdiği sevgililerine kavuşuyor.

   Peki.. Şeyh Şâmil´i bu kabristanda şereflendiren sevdikleri kimlerdir; Son Peygamber Hz. Muhammed´in manâ Sancağı altındaki altı eşi; Hz. Hatice, Hz. Meymûne, Hz. Ümmü Habibe, Hz. Ümmü Seleme, Hz. Safiyye, Hz. Aişe.. İki kızı; Hz. Fatıma, Hz. Rukiyye.. Bir oğlu Hz. İbrahim.. Bir amcası Hz. Abbas.. Bir torunu Hz. Hasan.. Peygamber´in en akın dostlarından üç halife; Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman.. İlk defnedilen Sahabe Osman bin Muaz ve Son Osmanlı Halifesi Abdülmecid.. (Kaynak: Diyanet İslâm Ansiklopedisi)

 

26.4°