Bugün, 29 Nisan 2024 Pazartesi

Abdullah Ergun


TÜRK GİBİ!

Tarihler 9 Şubat 1969´u gösterdiğinde mesleği savaş sanatı olan bir fikir adamı, milliyetçi duygunun toplumdan alınıp çöpe atılmasına rıza göstermeyip kalan ömrünü adayacağı bir kutlu davanın ve asırlara damga vuracak bir yüce ülkünün temellerini attı.


Hani bazı global değerler vardır ya, bizim kendi ulusumuz açısından değerlendirdiğimiz ve adına Türk Tipi dediğimiz değerler. Türk Tipi demokrasi, Türk Tipi Ulus Devlet, Türk Tipi Cumhuriyet, Türk Tipi Laiklik gibi? Birçok alanda kültürel altyapımızı esas alarak tesis ettiğimiz düşünce akımlarının başında da Türk Tipi Milliyetçilik geliyor. İnsanlık tarihi kadar eski olan Milliyetçilik kavramı, Türk tipi milliyetçilik ile tüm dünyada yeni bir anlam kazanmış oldu. İslamiyet sonrası dönem Türk Milliyetçiliği ise tüm dünyaya ?Türk gibi? dedirten bir kutlu düşünce sistematiği halini aldı.

Öyle bir durum vücut buldu ki, Haçlı Ordularına sahip olan Avrupa medeniyeti, Müslüman tabirini kullanmak yerine Türk tabirini kullanır oldu. Hal böyle olunca İslam´ın yüzyıllardır sancaktarlığını yapan Türklere karşı Müslüman olmayan milletler tarafından açık bir nefret ve derin bir kin duygusu gelişti. Bu kin ve nefretin sonucu da Avrupa´da Fransız İhtilali sürecinde meydana gelen ulus devlet kurma akımlarından etkilenmeyen bir Türk Tipi ulus devlet anlayışı doğdu.

Esasen öncelikle Osmanlı devletinin dağılmasını doğuran Avrupa tipi milliyetçilik akımlarının etkisinden kurtulmak için sırasıyla, Osmanlıcılık, İslamcılık, Turan gibi birçok yöntem denenmiş ancak birlik sağlanamamıştı. En sonunda milliyetçilik anlayışı çerçevesinde bir devlet kurmak Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarına nasip olmuştu.

Başlangıçta tek parti yönetimi ile devlet kurulmuş ve sosyal hayatın birçok alanında hızlı bir ilerleme sağlanmıştı. Demokratik anlayışın toplumda olgunlaşmaya başlaması ile birlikte bizzat Atatürk tarafından çok partili siyasal yaşama geçilmeye çalışılmış ancak bu süreç oldukça sancılı olmuştur. Bu sancılar ikinci defa çok partili hayat denemelerinde de kendini göstermiş ve algı operasyonuna açık hale gelen toplum ani reflekslerle siyasal tercih kullanır olmuştu. Elbette çok partili hayat demokrasinin vazgeçilmezi idi ve mutlak gerçekleşmeliydi.

1950 li yıllar siyasi tarihimizin dönüm noktası olmuş ve ülke ciddi anlamda eksen kayması yaşamıştı. Kuruluş felsefesinde bütün komşu devletlerle ve dünya devletleri ile barışın sağlanması ve hiçbir küresel güç ile kati bir birliktelik yapılmaması esastı. Fakat 50´li yılların başında NATO ülkeleri arasında yer alma kararı ile birlikte yeni bir devlet felsefesi oluşmaya başlamıştı. Atatürk´ün yeniden tanımladığı milliyetçilik anlayışı yavaş yavaş devletin sinir uçlarından çıkarılmaya başlamıştı. Çok partili hayata geçişle birlikte cumhuriyetçi ve demokrat anlayışa sahip siyasi partiler kurulmuş ama milliyetçi bir partinin kurulmasına gerek duyulmamıştı. Kurtuluş savaşını veren şanlı milletin zaten milli duyguları yüksek orana tecelli ediyordu. Tüm partiler zaten milliyetçi anlayışa sahipti. Tüm millet milliyetçiliği şeref olarak göğsünde taşıyordu.

Bağımsızlık savaşından galip çıkmış ülkemiz ABD nin güdümüne sokulmaya başlanınca toplumsal kaymaları ve çeşitli fraksiyonları da doğal olarak doğurmuştu. Emperyalizmin kucağında yaşamı devam ettirmek isteyenler türemişti. Türklük özelinde İslamiyeti vurmayı hedefleyen batı dünyası ülkemiz üzerinde yaptığı operasyonlarla toplumu milliyetçilik anlayışından ve milli olan tüm duygulardan uzaklaştırmayı hedefliyordu. Bu amaç uğruna birçok örgüt kuran Batı dünyası söz konusu operasyonlarını siyasi partiler üzerinden gerçekleştiriyordu.

Tarihler 9 Şubat 1969´u gösterdiğinde mesleği savaş sanatı olan bir fikir adamı, milliyetçi duygunun toplumdan alınıp çöpe atılmasına rıza göstermeyip kalan ömrünü adayacağı bir kutlu davanın ve asırlara damga vuracak bir yüce ülkünün temellerini attı.

Halkımızın Başbuğ olarak kabul edip benimsediği Alparslan Türkeş, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi´nde genel başkan olup, partinin adını Milliyetçi Hareket Partisi olarak, amblemini de Üç Hilal olarak değiştirdi.

Bu durum vahşi kapitalist cenahta da komünist blokta da büyük bir deprem etkisi yarattı. O gece tüm uluslararası gizli servislerin gözüne uyku girmedi. Bu hareketin toplumda milli uyanışı tetikleyeceğine kesin gözüyle bakılıyordu. Tüm planları ve tuzakları bozabilecek bu hareket derhal bertaraf edilmeliydi. Ancak karşılarında derin bir felsefe adamı olmakla beraber aynı zamanda başarılı bir asker vardı ve bu asker, Türk toplumunun dönüştürülme operasyonlarına balta vuracak donanımda ve nitelikte yüksek profilli bir vatanseverdi.

Irkçı emperyalizmin en çok korktuğu şey, Milliyetçi Hareketin Türkiye´de iktidara gelmesi idi. Bunu önlemek için tüm birikimlerini ve güçlerini ortaya koymaya hazırdılar. Zira amaçları Türklüğü dünyadan silmek ve Türk´ten intikam almaktı.

Merhum lider Başbuğ Alparslan Türkeş, ömrü boyunca ülkesi için milleti için devleti için bu cani emperyalistlerle ve ahmak sosyalistlerle mücadele etti. Onların ülkemiz üzerindeki fiili işgal emellerini boşa çıkarmak adına hükümetlere etki edip bir çok oyunu engellemeyi başarmıştı. İçerde de gerek emperyalistlerin uşaklığına soyunmuş mandacılarla gerekse milleti manevi değerlerinden koparma sevdasıyla yanıp tutuşan sosyalist ihanet gruplarıyla hem sahada hem de fikri alanda büyük mücadeleler vermiş ve hareketini sağlam temeller üzerine inşa etmişti.

Yakın tarihlerde ortaya çıkan birçok ideoloji çökmüş ve tarihe gömülmüş olmasına rağmen Milliyetçi hareket asla yok edilememiş ve bu gün tek başına hükümet etme noktasına kadar gelmiştir. Yarım asır süren mobinglere millet ?dur? deme cesaretini bulmuş ve Milliyetçi Hareketin tek başına iktidarını arzular hale gelmiştir.

Merhum Başbuğ´un kurduğu bu köklü teşkilatın sevdalıları Başbuğun siyasi anlayışını devletin tepesine taşıyıp, borçlandırma başta olmak üzere türlü kıskaçlar altına alınmış ve Sevr Anlaşmasını imzaya zorlanan devleti ve milleti bu bataktan çıkartıp tam bağımsız bir Türkiye ile yola devam edip şanlı geçmişe rahmet okutacak iman ve güce sahiptirler.

Milliyetçi Hareket Partisinin kuruluşunun 48. yıldönümü, millete ve ülkücülere kutlu olsun. Parti kurmayı devlet kurma hassasiyetinde ele alıp, memleketi manda ve himaye altına girmekten hem fiili olarak hem de düşünsel planda kurtaran Merhum Başbuğumuzun ve gözünü kırpmadan canını millete feda eden ülkücü şehitlerin ruhu şad olsun.

 

23.7°