Bugün, 3 Haziran 2025 Salı

Muharrem Günay Sıddıkoğlu


TÜRKİYE’DE TÜRK NÜFUSU AZINLIĞA DÜŞER Mİ?

Son günlerde özellikle sosyal medyada Türkiye’deki Türk nüfusunun 2050’li yıllarda azınlığa düşeceği yönünde paylaşımlar yapılmaya başlandı.


Öncelikle şunu belirtelim ki üreme hızının düştüğü ve yaşlı nüfusun çoğaldığı her ülke için bu tehlike söz konusudur. Doğal olarak Türkiye için de bu tehlike söz konusudur.

Öncelikle, Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan, gönlü ve kafası ile kendini Türk hisseden her ferdi Türk olarak kabul ettiğimizi belirtelim. Bu tanımın içerisine elbette Kürt kardeşlerimiz de dahildir. Öte yandan Türkiye Cumhuriyeti’nin PKK’nın başını çektiği bölücü Kürt örgütleri ve dış güçler tarafından bölünmek istendiğini ve Türkiye’de bölünme tehdidi ve tehlikesinin var olduğunu ve batılıların Türksüz bir Anadolu istediklerini de asla unutmayalım.

Türkiye Cumhuriyeti, tek devlet, tek millet ve tek dil esasına göre kurulmuş üniter bir devlettir. Mevcut yapı T.C. Anayasası ile garanti altına alınmış ve değişmesi bile teklif edilemez durumdadır. Hâlen sürmekte olan “Terörsüz Türkiye” sürecine ancak bu ilkeler ışığında desteğimiz söz konusudur. Bunu dışında, Türkiye’yi bölünmeye götürecek, çok milletli, çok dilli ve üniter yapımıza uygun olmayan özerklik, eyaletlere bölünme gibi her türlü görüş ve önerilerin şiddetle karşısında olduğumuz belirtelim.

Avrupa Birliği verilerine göre, Türkiye’de 9 milyonu Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da, 11 milyonu da batıda olmak üzere 20 milyon Kürt yaşıyor. Bazı Kürt araştırmacıları ise bu rakamı 22- 25 milyon arasında gösteriyor.

Ünlü tarihçi ve siyaset bilimci Mehrdad İzadi ise Kürt nüfusunun Türkiye genel nüfusu içindeki oranını %24.1 olarak gösteriyor. Bu da aşağı yukarı 20 milyona tekabül eder. İzadi’ye göre bu %24.1’lik oran 2050 yılında %44.7 ye çıkacak ve 50 milyona yaklaşacak, Türk nüfustaki üreme hızının her geçen yıl düştüğü dikkate alınırsa zamanla Türkiye’deki Türk- Kürt nüfusu önce eşitlenecek daha sonra Türk nüfusu azınlığa düşecek.

Öte yandan Avrupa Birliği için yapılan bir araştırmaya göre Türkiye’de ‘9 milyonu Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da, 11 milyonu da batıda olmak üzere toplam 20 milyon Kürt yaşıyor.

Bazı Kürt enstitüleri, araştırmacı ve siyasetçileriyse Türkiye’deki Kürt nüfusunun 22–25 milyon arasında olduğunu söylüyor.

Özellikle, bölücü unsurların Erzurum, Kars, Iğdır hattı başta olmak üzere Doğu Anadolu’yu Kürtleştirmek için planlı göç yaptırdığını, Akdeniz bölgesine özellikle Mersin’e (Bize liman şehri lazım diyerek) planlı göç yapıldığını bölgede seksenli yıllarda eğitimci olarak görev yaptığım sırada bizzat Kürt aydınlarından dinlemişimdir. 

Devlet hayatında nüfus faktörünün önemine gelince, biz Türkler tarih boyunca devlet hayatındaki nüfus faktörünün hem sayısına hem de kalitesine çok büyük bir önem vermiş milletiz. Tarihi kaynaklardan öğrendiğimize göre, hakanların en başta gelen görevi; "Az milleti çok kılmak- yapmak, başka yerlere göçmüş halkı tekrar yurtlarına toplamaktı”. Bu ifadelere Göktürk yazıtlarında çokça rastlanır.

Devlet başkanlarının en başta gelen görevlerinden birisi de "Az milleti çok yapmak, başka yerlere göçmüş halkı tekrar yurtlarına toplamaktı.” Bu anlayış tarih açısından zamanına göre çok ileri derecede bir anlayıştır.

Çinliler her zaman Türkleri bölmek, parçalamak ve dağınık tutmak politikasını takip ederlerdi. 630 ile 681 yılları arasında Göktürklerin devletsiz ve dağınık kaldığı bir dönemde, Çinliler birçok Türk boyunu Çin arazisine zorla yerleştirmişlerdi.

696 yılında Çinlilere çok ağır bir darbe vuran akıllı ve ileri görüşlü devlet adamı Kapağan Kağan daha önce Çinliler tarafından çoğu Ordus'ta altı eyalet arazisinde oturan Türk boylarının tekrar anavatanlarına dönmesini sağlamıştı. Bu durum Göktürk kitabelerinde şöyle anlatılır:

"Türk milleti tokluğun kıymetini bilmedin, açlık tokluk düşünmedin. Bir doyunca açlık (aç günlerin) aklına gelmedi. Öyle yaptığın için, seni besleyip bakmış olan kağanının sözünü dinlemedin, kalkıp Çin'e gittin. Hep orada mahvoldun, öldün, yok edildin."

Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde de Türk ordusunu Türk aşiretleri takip eder ve fethedilen yere hemen bu Türk aşiretleri iskân edilirdi. Türk tarihinde buna kondurmak denir.

Oğuz Destanı'nda geçen "Halkımız çok olsun" cümlesinden nüfusun önemini Türklerin mitolojik çağlardan beri kavradığını anlıyoruz.

İslam dini de nüfusun hem çokluğuna hem de kalitesine önem vermiştir. Peygamberimizin evlenme ve çoğalma ile ilgili pek çok hadisi vardır. Nice az olanların çok olanlara galip geldiğini belirten ayet ve hadislerde ise nüfusun ve insanın kalitesine, niteliğine dikkat çekilmiştir. (Bak Bakara suresi ayet: 249)

Eski Türkler nüfusun çokluğunun yanında kalitesine de önem verirlerdi. Çünkü kendilerinden sayıca çok kalaba olan Çinlilerle mücadele edebilmek, hür ve bağımsız kalabilmek için bu şarttı. Hem ahlak hem de savaş sanatı açısından kaliteli fakat sayıca az olan Türk orduları bu nitelikleri sayesinde kalabalık düşman ordularına her zaman galip gelmişlerdir.

Türk devletini idare eden idareci ve beyler devlet hayatındaki nüfus faktörünün önemini çok iyi bildikleri gibi, Türk milleti de il yani devlet sahibi olmanın önemini ve kıymetini çok iyi kavramıştı. Eski Türklere göre dünya üzerindeki en büyük nimet devlet sahibi olmak, en büyük felaket ise ilsiz/devletsiz kalmaktı. "Ya devlet başa ya kuzgun leşe" atasözü bu düşüncenin ürünüdür.

 Bu durum Göktürk kitabelerinden Tonyukuk anıtında şöyle anlatılır: "Ben hâkim Tonyukuk Çin'de dünyaya geldim. O zaman Türk milleti Çin'e tabi idi. O vakit Tanrı şöyle demişti: Sana bir hakan vermiştim; fakat sen onu bırakıp, hüküm altına girdin. Bu sebeple Tanrı onları ölüm ile cezalandırdı. Türk milleti perişan olmuş ve birleşik Türk yurdunda toplu halk kalmamıştı."

Elli yıl süre ile (630- 681) Çin esaretinde kalan Türk milleti ise şöyle diyordu: "Ben devleti olan (illi) bir millet idim. Şimdi devletim nerede ve ben kimin için kazanayım, çalışayım? Ben kağanı olan bir millet idim; Şimdi kağanım nerede? "

Hakanlar, devletin millet için var olduğunun ve var olması gerektiğinin bilincinde idiler. Kitabelerden öğrendiğimize göre; Hükümdarlar "Türk milletinin adı sanı yok olmasın diye Tanrı tarafından tahta çıkartıldığını" kabul ederlerdi. "Türk milleti yok olmasın diye Tanrı bizi tahta çıkardı..." "Türk milletinin adı ve ünü yok olmasın diye: Babam kağanı, annem hatunu (yukarı) götürmüş Tanrı!" derlerdi. Buradan anladığımıza göre Yüce Tanrı hakanları değil Türk milletini düşünürdü. 

Sonuç olarak Türkiye’deki Türk nüfusu azalıyorsa başta devlet olmak üzere kendini Türk hissedenlerin bunu tedbirlerini şimdiden alması icap eder. Zorlaşan hayat şartları özellikle şehirli kesimde çocuk sayısının düşmesine sebep olmuştur. Çok çocuklu olmak mevcut ekonomik şartlar aileye çok büyük mali külfetler getirmektedir. Öncelikle bu yönde tedbirler alınması gerekmektedir.

Benim bir başka önerim ise özellikle Türkiye’ye Türk göçmenlerin gelişlerinin ve iskanının alınacak tedbirlerle özendirilmesidir. Söz gelişi 93 Harbinde (1877-1878 Osmanlı Rus Savaşları sonrasında) ve 1944 yılında sürgüne gönderilen ve çeşitli Türk Cumhuriyetlerinde dağınık olarak yaşayan ve sayılarının 600 binin üstünde olduğu tahmin edilen Ahıska Türkleri’nin Türkiye’ye iskanı sağlanmalıdır. Temmuz 1992’de 3835 Sayılı “Ahıska Türklerinin Türkiye’ye Kabulü ve İskânına Dair Kanun” TBMM tarafından kabul edilmiştir. Anlaşma üzerinde 22 yıl geçmiş olmasına rağmen Türkiye’ye çok az sayıda Ahıska Türkü kabul edilmiştir. Resmi rakamlara göre 8,5 milyon mültecinin bulunduğu Türkiye’de 500 bin Ahıska Türkü devede kulak mesabesindedir. Ahıska Türklerinin bir an önce vatandaşlığa alınıp Türkiye’ye iskanı sağlanmalıdır.

Sonuç olarak Türkiye’de Türk nüfusunun azalması önemli bir konudur. Devlete tedbir almak bize de çok çocuk sahibi olmak düşer.

 

 

22.9°